20 Mayıs 2013 Pazartesi

TÜPÇÜ NEYİN KAFASINDA?

Karbonmonoksit gazı; doğal gaz, tüp gazı, kömür ve odun gibi yapısında “karbon” bulunan yakıtların yanması veya tam olarak yanmaması sonucunda oluşan dumanda yer alan zehirli bir gazdır. Bu ve buna benzer maddelerin bulunduğu yerlerde gereğinden fazla zaman geçiren insanlarda, mide bulantısı, baş dönmesi ve kusmanın yanısıra, SERSEMLİK ve BİLİNÇ KAYBI gibi bazı belirtiler baş gösterir. İşte bu yüzden "Yıldırım Demirören, sen neyin kafasındasın?" sorusun cevabı yukarıdaki belirtilerin içinde yatmaktadır.

Özünde tüpçü olan Yıldırım Demirören, tüplere ve içindeki gazlara gereğinden fazla maruz kaldığından, yukarıdaki etkilerden sadece bilinç kaybı ve sersemlik gibi zehirlenme belirtilerini ta Beşiktaş başkanı olduğu yıllardan beri bünyesinde taşımaktadır. Yoksa yaptığı bunca şuursuzluğun başka bir açıklaması bulunamamaktadır. Federasyon başkanlığıyla, kulüp yalakalığının biribirine karışmasının da başka bir açıklaması olamaz. Bunlar hep karbonmonoksitten... Yıllarca Beşiktaş'ı perişan edip borç batağına saplayıp kaçan Demirören, futbolda şike skandalının baş mimarı Fenerbahçe'nin kurtarıcılığına soyunmak üzere, alelacele kulüp başkanlığını bırakıp, federasyon başkanlığına soyunmuştur. Tüpçünün Fenerbahçe yalakalığı hala devam etmektedir. Bu yalakalık tüpçüye asli görevlerini bile unutturacak duruma ulaşmıştır. (Bknz: Bilinç kaybı)
Geçen sezon Kadıköy'de elde edilen şampiyonlukta, kupa merasimini yaptırmaması ve olayların tamamına kayıtsız kalması, bu yıl Galatasaray'ın kupa törenine gelmeyip, yerine vekil göndermesiyle devam etti.(Bknz: Hasetlik, Kıskançlık) Yıl boyunca gerçekleşen kasıtlı hakem hataları, orantısız ceza uygulamaları, tahkim kurulunun komik bile denemeyecek kararları ve ceza indirimleri hep tüpçünün kronik karbonmonoksit zehirlenmesinden kaynaklanmaktadır. Çünkü o zehirli gaza istinaden sersemlik ve bilinç kaybı yaşamakta... Herşeyi toz pembe görmektedir. Geçtiğimiz yazılarda Türk futbolunun kara lekesi olarak Aziz Yıldırım'ı örnek göstermiştim fakat Tüpçü, yarışta Aziz Yıldırım'ın arkasında kalmak niyetinde olmadığını her fırsatta göstermektedir.
Gerçi kimin önde kimin arkada olduğunun bir önemi yok, sırayla birbirlerinin kucaklarına oturduklarından ikisininde şikayet etmeye hiç niyeti yok gibi duruyor...
Her ikisinin de Türk futbolundan bir an önce el çekmesi dileklerimle...

17 Mayıs 2013 Cuma

"GÖT" DEĞİL "POPO"...

Normalde yazdığım yazılarda hep bir giriş bölümü olmuştur fakat bu sefer konuya direk girmek istiyorum.
Maç kazanırsın, büyük transferler yaparsın, hatta şampiyon bile olursun amma velakin büyük takım olmak zor iştir. Büyük olma iddiasının arkasında durmak, onun altını doldurmak zor iştir.
Her ne kadar Fenerbahçe karşıtı yazılar yazsam da, Fenerbahçe büyük takım değildir dersem herkesten önce kendimi kandırırım. Fenerbahçe büyük bir takım ve büyük bir camiadır.
Bu büyük camia bu günlerde hem takım hem de taraftar anlamında büyük olmak ve büyüklüğü göstermek konusunda büyük ağrazlar yaşamakta.
Emre Belözoğlu ile başlayan ırkçılık ayıbı, geçen hafta Galatasaray maçındaki muz olayı ile devam etti. Tabiki bu muz olayı hemen yalanlandı. O muz ta yurt dışlarından gelmişde, o amaçla kaldırılmamış da, falan filan... Tribünlerde muzu o şekilde kaldırmanın kaç ayrı anlama gelebileceğini en aptal olan adam bile bilir. Dünya futbolunda bunun bir sürü örneği yer aldı. Cezalar verildi kınamalar yapıldı. Fenerbahçe ne yaptı? Olayın üstüne yattı, bin dereden su getirip saçma bahaneler sundu.
Öte taraftan Meireless denen insan benzeri varlığın yaptıkları hala Fenerbahçe tarafından bir kılıfa sokulmak isteniyor. Ayıp değil mi birader??? Bu adam hakeme türkürmedi mi? Bu adam hakeme karşı eliyle ahlaka mugayir bir hareket yapmadı mı? YAPTI... Fenerbahçe yönetimi ne yaptı, gerzekçe ve kendilerine yakışmayacak birkaç savunma denemesi dışında hiçbir şey yapmadı. Federasyon da Fenerbahçe'nin arka bahçesi olduğundan ceza hemen indirime gitti. Allah bin belanızı versin demekten başka yapacak birşey yok.
Aynı şerefsiz adam, geçen hafta Sabri'nin kırmızı kart gördüğü pozisyonda cinsel organını tutup göstermedi mi? GÖSTERDİ... Son yazdığım eylem ve daha önce yazdıklarımın hiç olmadığını savunacak adamın onurundan, haysiyetinden şerefinden şüphe ederim. Aynı Fenerbahçe yönetiminin onurundan ve haysiyetinden şüphe duyduğum gibi. Hatta şüpheye bile gerek yok...
Bu şerefsiz adamı savunacağına cezasını ver otur aşağı, rakiplerin bile sana saygı duysun, tirbündeki ırkçıyı savunacağına ver cezayı alma stadına rakiplerin sana saygı duysun.
Sen gerekeni yapmak yerine aptalca mazeretler üretmeye kalkarsan, kendi taraftarın bile takımının yaptıklarından utanmaya başlar. Açın bakın Fenerhaçe forumlarına, başlıklar siliniyor, konular değiştiriliyor, bununla ilgili konuşanlar susturuluyor. İşte bu yüzden büyük takım olmak zor sevgili Fenerbahçe camiası, büyük başkan olmak zor Sayın Aziz Yıldırım... Utanmayın, siz de göte göt deyin. Kıvırmayın... Zira siz bile biliyorsunuz son olaylardan sonra burnunuzu ne kadar boka soktuğunuzu... Bu ayıpları düzeltmek sizin elinizde. Aksi takdirde temiz futboldan bahsetmek, ağzınıza yakışabilecek en son şey bile olamayacak...


14 Mayıs 2013 Salı

ÖPTÜM BABAY (!)

Futbolda, rekabet, sarı kart, kırmızı kart, hakeme itiraz ve tartışma ve daha onlarca maddeyi Galatasaray-Fenerbahçe maçlarının bir parçası olarak görebiliriz. Kimse de buna itiraz etmez. Bunlar bir derbinin bildiğimiz elemanları. Öte taraftan bir de alttan alta büyüne bir nefret, bitmeyen bir kavga artık önüne geçilmez bir hale geldi. Eminim Fenerbahçe'lilerinde kendince sebepleri vardır ama bir Galatasaray'lı olarak Fenerbahçe'nin neden bu kadar nefret edilen bir takım olduğunun gerekçelerinin sadece bir kısmını aşağıdakiler olarak özetleyebilirim...

Türk futbol tarihinin en yüzkarası isimlerinden birisi, Aziz Yıldırım. Şikeden hapis cezası alıp, çıktıktan sonra daha da çirkefleşti, daha da çirkinleşti. Her derbi öncesinde yapmasına iyice aşina olduğumuz, saldırgan konuşmalar, kamuoyunu ve federasyonu yönlendirici söylemler artık onun hayatının değişmez bir parçası oldu. Utanmasa Fenerbahçe maçlarında hakemlerin bile Fenerbahçe forması giymesini isteyebilecek halegeldi. Zira Fener maçlarında hakemlerin daha az taraflı olması mümkün değil gibi duruyor. Bu bile zat-ı muhterem'e yetmiyor. Türk futbol tarihi ondan daha fazla ağlayanını, ondan daha fazla şikayet edenini görmedi. Kendi kulübünün divan toplantısında yaptığı konuşmanın çok büyük bir bölümünü Galatasaray ile ilgili yaparak ne kadar gülünç bir duruma düştüğünü hiçbir zaman anlayamayacak.

Aslında az biraz insanlıktan nasibini alabilmiş olsa, milli takımda ve kendi kulübünde gayet başarılı bir kaleci olmanın yanı sıra sevilen bir insan da olabilirdi Volkan Demirel. Son dönemde Fenerbahçe sevgisini, başkana ve camiaya yalakalıkla karıştıran Volkan, Fenerbahçe'nin bu kadar az sevilmesinde ve hatta nefret edilmesindeki baş etkenlerden birisidir. Aziz babasının biricik Volkanı, basın toplantılarında veya röportajlarda tatlı dili ile basına ve halka örnek bir futbolcu profili çizerken yeri geldiğinde aynı basının çalışanlarına "seni evinden aldırırım lan" diyerek içindeki sevgi pıtırcılarının bir anda nasıl canavar pençesine dönüşebileceğini hepimize canlı canlı göstermiştir. Maçlarda ise ortamı germek, olabilecek hertürlü kavgaya teraddütsüz girmek, rakibin boğazına yapışmak gibi özellikleri bulunan Aziz babasının Volkan'ı, kaybedilen büyük maç sonlarında veya kaçan şampiyonluklarda barbie bebeği kaybolmuş, 5 yaşındaki kız çocukları gibi ağlamaktan asla çekinmemektedir. Bunu da kamera önünde sergileyip camiadan puan toplamayı ihmal etmemektedir.

Nefret... Emre Belözoğlu dendiği zaman benim aklıma gelen ilk kelime nefret. Maç içindeki davranışları insani değer limitlerinin çok altında kaldığı için bir insan gibi yorumlamakta büyük güçlük çekiyorum kendisini. Derbi maçlarındaki tek görevi ortamı gerip olay çıkartmak, hakem dahil herkese küfür etmek, ırkçılık yapmak olan Emre, az önce saydığım özellikleri olmasa aslında O'da aynı Volkan gibi iyi bir futbolcu. Fakat gelgelelim futbolcu olmak önce insan olmayı gerektirdiğinden, kendisini oyunuyla eleştirmek oldukça zorlaşıyor. Belki bir gün oyunundan ve insanlığından da söz edebiliriz bu futbol katilinin.
Fenerbahçe kümesinin son yumurtası geçen sezon çatladı ve yeni civcivin adı Meireless oldu. Kendisiyle ilgili yoruma geçmeden önce, yandaki görününtünün son Galatasaray maçından olduğunu hatırlatmak iserim. Eline aldığı cinsel organını kırmız kart gören Sabri'ye gösteriyor :) ama ona sorsanız kesinlikle öyle bir şey yok. Aslında o hakeme de tükürmedi ve hatta eliyle "sen topsun" anlamına gelen işareti de yapmadı. Vakti zamanında Pascal Nouma'yı yerden yere vuran basın ve kamuoyu buna ne diyecek merak ediyorum. Her  türlü ahlaki konuda gurme olan Fenerbahçe yönetiminden bu hareket sonrasında Meireless'e plaket ve artı prim vermesini bekliyorum. Çünkü bir Fenerbahçe oyuncusu, bir şey yaptıysa, o şey mutlaka iyi bir şeydir...

Olaylar ve kişiler üzerinden gidecek olsak bu yazının bir sonu olabileceğini sanmıyorum. Zira dillere destan bir Baroni var, Emre abisinin izinden giden bir Caner var. Her başarısızlığı Galatasaray'dan bilen bir Aykut Kocaman var. Var oğlu var...
Son cümle, taraftarı ve yönetimiyle tüm Fenerbahçe camiasına. Allah razı olsun iki yıldır şampiyonlığu sizin dükkanda kutlamamıza izin veriyorsunuz. Ben bir Galatasaraylı olarak buna katlamanazdım. İşin daha da garibi, geçen sene beraberliğe bu sene yenilgiye sevindiğimizi düşünüp, yaptığımız kutlamalara gülüyorsunuz. Gerçekten komiksiniz. Çok genç olanlarınız bilmez ama sizin mabedinizde kutlama yapmak bizde eski bir gelenek. (Bknz: Souness'in bayrak dikme merasimi). Biz iki yıldır sizde Şampiyonluğu kutluyoruz. Siz ise bizden aldığınız puanların hayattaki herşey olduğunu düşünüyorsunuz. Ayrıca bizim mağlubiyet sonrası yaptığımız kutlmalarla dalga geçeceğinize, olmayan şampiyoluğu kutladığınız günleri hatırlayın, o size yeter canlarım, öptüm babay ;)


 Türk futbolsu seninle güzel Fenerbahçe diyebilmeyi çok isterdim. Ama bu hazımsızlık, bu çirkeflik, ırkçılık ve şikecilik varken bu cümle ancak Fenerbahçe yalakalarının ağzına yakışacak bir saçmalıktan ibaret olabilir.






















12 Mayıs 2013 Pazar

KAN LEKESİ

32 yıllık hayatımda kaç tane derbi maç izledim, bunların kaçı Galatasaray-Fenerbahçe maçıydı hatırlamıyorum. Bir Galatasaray maçından keyif alıp heyecan duymam için, o maçın derbi olması gerekmiyor. Fakat ilk defa izleyeceğim bir derbi öncesinde heyecanlı değilim. İlk defa skor ne olursa olsun o kadar da sevinemeyeceğim yada üzülemeyeceğim.
Galatasaray aşkıma, derbi heyecanıma kan damlattılar. Lekelediler. Çok sevinemeyeceğim yenersek,  Reyhanlı'da insanlar yas tutarken... Çok üzülemeyeceğim yenilirsek, Reyhanlı'da üzüntüsü göğü delebilecek insanlar varken...
Yazılacak söylenecek çok şey var şüphesiz. Suriye'ye girmek için kendi sebebini kendi yaratan ABD köpeği AKP'den mi başlasam, o köpekleri başımıza getiren, iki torba kömür için vatanını, vatandaşının kanıyla yıkamaktan çekinmeyen cahillerden mi, yoksa herşey toz pembeymiş gibi davranan, hiçbir şey yokmuş gibi yazıp çizen yalaka basından mı başlasam bilmiyorum. Utanıyorum hepsinden insalık adına...
Hatay Reyhanlı'da ölenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına da baş sağlığı diliyorum. Allah'ın laneti bunu yapanların ve buna sebep olanların üzerinden eksik olmasın...


11 Mayıs 2013 Cumartesi

ÖKÜZ ÖLDÜ ORTAKLIK BOZULDU...

Alper Potuk iyi futbolcudur. Galatasaray'da oynamasını da çok isterim. Önümüzdeki sezon hedeflenen başarılara büyük oranda katkı sağlayabilecek bir oyuncu. Geçmişteki günlerde Eskişehirspor başkanı Sn. Halil Ünal konuk olduğu Lig Tv'de bu transferin büyük oranda bittiğini, son imzanın beklendiğini bildirmişti. Buraya kadar herşey normal, hiçbir sıkıntı yok. İlgili açıklamanın üzerinden çok geçmedi ki, Alper Potuk'un adı Fenerbahçe ile de anılmaya başlandı. Tam da Fenerbahçe-Eskişehirspor kupa maçı öncesinde. Eskişehirspor basın sözcüsünün bildirğine göre, Fenerbaçhe, Galatasaray'dan daha yüksek bir bonservis bedeli önererek potaya girmiş oldu. 3-4 gün bu haber spor piyasasında dolandı durdu. Fenerbahçe kupa yarı finalinde Eskişehir'i eledi ve hemen ardından jet hızıyla Alper Potuk transferi hakkında Fenerbahçe cephesinden yalanlama geldi. Çünkü öküz öldü ortaklık bozuldu...
Böylelikle Fenerbahçe bir taşla iki kuş vurmuş oldu. Piyasada dönen haber Alper'in kafasını bulandırdı ve maçta beklenen performansı göstermedi. Buna rağmen Fenerbahçe turu penaltılarla zor bela geçebildi. Diğer taraftan Fenerbahçe (her ne kadar böyle değil dese de) yaptığı teklifle Alper'in fiyatını yukarı çıkartarak Galatasaray'ın işini zora sokmayı denedi. Ki nispeten başarılı oldu. Şimdi tabiki de yalanlayacaklar bunu. Buna kimsenin şaşırdığını zannetmiyorum. Yukarıda da yazdığım gibi, öküz öldü ortaklık bozuldu.
Ayrıca Galatasaray'ın transfer listesinde kim varsa, ona teklif götürmek gibi, transfer işinin çocukluk hastalığından kurtulamayan Fenerbahçe, Drogba'da, Hamit Altıntop'ta olduğu gibi Alper Potuk'ta da adeti bozmadı ve konuya el attı. Sonucun değişeceğini sanmıyorum. Benim gibi düşünmeyenler, yaz sonunda transfer dönemi bitinceye kadar piyasadan kendileri takip etsin, kaç tane benzer olay yaşanacak :)

10 Mayıs 2013 Cuma

ALKIŞA GEREK YOK...

Tam olarak öyle denmese de, "öpülmüş yanağın davası olmaz" derler... Ama yapılıyor... Galatasaray şampiyon oldu, konu kapandı. Sen alkışlasan ne olur alkışlamasan ne olur???  Günlerdir bana son derece anlamsız gelen fakat ne medyanın ne de Fenerbahçe camiasının dilinden düşmeyen bu alkış konusu artık kabak tadı vermeye başladı. Bir kere eğri oturup doğru konuşalım; Türk futbol henüz o derece medenileşmedi. Kendisini hiç sevmesem de, Aykut Kocaman, bu alkış olayı için ortamın henüz hazır olmadığını belirtti. Doğru... Doğru ama eksik... Ortamın hazır olmadığını herkes biliyor ki, bu en az top yuvarlaktır demek kadar genel bir söylemdir. Asıl konu şu ki, ortamın bu şartlara,bu zihniyetle hiçbir zaman müsait olmayacağıdır. Basın toplantısında biz Galatasaray'ı alkışlamayacağız diyen Aykut Kocaman, aslında "Bizim bu sürece katkı yapmak umrumuzda değil, zaten hevesimiz de yok" demek istemiştir. Daha önceki yazılarımda Fenerbahçe hazımsızlığından bahsetmiştim. Aykut Kocaman ki, hazımsızlığı uğruna kendi takımının dinamosu konumundaki Alex'in başını yemişken, konu Galatasaray olunca çıtayı çok daha yukarı çıkartmaktan çekinmeyecektir. Çekinmedi de... Zihniyet demişken, ne kadarı doğru bilmiyorum fakat Fenerbahçe yönetiminin maç öncesi hiçbir Galatasaray yöneticisini de karşılamayacağı söyleniyordu medyada... Umarım bu kadar düşmezler...
Galatasaray Başkanı Sn. Ünal Aysal, kendisine yöneltilen bir soruda, TT Arena'ya Fenerhabçe şampiyon olarak gelseydi, alkışlardım dedi. Konuyu kapattı. İşte durumda bu kadar basittir. Ya alkışlarsın, ya da alkışlamazsın. Ama bu konu üzerinden gündem yaratacak söylemlerde bulunmazsın. Bu konuyu gereksizce uzatıp ortamı germezsin.
Velhasıl kelam, geçen sene Kadıköy'de şampiyon olan takım, bu yıl da aynı yere şampiyon olarak dönüyor. Alkışa falan da gerek yok, geçen yıl olduğu gibi ortalığı yakıp yıkmayın yeter...
Zira koskoca Şampiyon Galatasaray'ın asaleti sizin sizin alkışınızla parlayacak değil...



9 Mayıs 2013 Perşembe

FENERBAHÇE FATİH TERİM'İ YERE GÖĞE SIĞDIRAMIYOR (!)

Aslında son gelişmelere istinaden, yazının başlığı biraz güncelliğini yitirmiş durumda. Zira sonunda Fatih Hoca'nın Saraçoğlu'nda nereye oturacağı kesinleşti. Protokol tribününde oturacak. Konu Fatih Terim olunca onu koyacak yer bulmanın zor olması normal. Çünkü biz onu hep başımızın üstünde tutuyoruz. Fenerbahçe'nin kafa karışıklığı da burdan geldi büyük ihtimalle.Bunun bu zamana kadar belirlenememiş olması, Fenerbahçe yönetiminin bu konuda işleri kasten ağırdan alması, tamamen kendilerinin ayıbı diye düşünüyorum. Çok mu zordu acaba Fatih Terim'e stadında bir yer ayarlamak? Eğer sen Fenerbahçe yönetimi olarak, 52.000 kişilik stadında Fatih Hoca'yı oturtacak yer bulamıyorsan ve bunu utanmadan açık seçik dile getirip, üstüne bir de güvenlik bahanesi kisvesi altında basına yansıtıyorsan samimiyetten ve iyi niyetten bahsetmeye hakkın yok demektir.Bunun geçen sene kupa törenine izin vermeyip, ışıkları kapatmalarından hiçbir farkı bulunmamaktadır. O günkü hazımsızlık bu konuda da gün ışığına çıkmıştır. Öyle ya da böyle, geçen yıl o staddan şampiyon olarak ayrılan takım bu yıl yine şampiyon olarak geri dönüyor. Kulübe de olmasa bile başlarında Fatih Terim ile geliyor. Kimse Fenerbahçe'den alkış beklemiyor ama en azından hazımsızlık yapmalarına gerek yok.




PENALTISIZ FENERBAHÇE OLUR MU HİÇ?

Dün akşam ki Ziraat Türkiye Kupası yarı final maçında Fenerbahçe-Eskişehirspor karşı karşıya geldi.
Maçın tamamını değil, sadece uzatmalarını ve penaltıları izledim. Uzatma bölümünde gördüğüm Fenerbahçe ile bu sezon izlediğim maçlardaki Fenerbahçe arasında hiçbir fark yoktu. Bu camianın bu oyuna ve bu hocaya nasıl katlandığını anlamıyorum. Vasat futbol, kendi sahasında bile geriye yaslanan bir oyun anlayışı. Gözlerinin feri gitmiş oyuncular... Daha ne olsun???
Yakın zamana kadar 3 kupayı da alıcaz şiarıyla yola çıkan, bas bas bağıran Fenerbahçe 3 kupadan kalan sonuncusunu da almamak için elinden geleni yapıyor gibi görünüyordu.
Ayrıca son dönemdeki Fenerbahçe maçlarına bir göz atacak olursak, en azından son 4-5 maçtır penaltısız bir maç geçirmiyor. Penaltı olabilir, buna lafımız yok. Fakat Fenerbaçe'nin kazandığı maçların dinamosu penaltılar oluyorsa bu işte bir sıkıntı var demektir. Kendi fikrimce, Fenerbahçe'nin lehine çalınan penaltılar veya aleyhine çalınmayan penaltılara ihtiyacı olmamalı.
Bu arada dün akşam Necati'ye çalınan ofsaytın, gerçekten ofsayt olmadığını Fenerbahçeliler bile kabul etmiştir diye düşünüyorum.
İyi bir Galatasaray'lı olarak ben, Fenerbahçe'nin kupayı almasını gerçekten istiyorum. Bunun iki sebebi var.
Birincisi; Fenerbahçe bu kupayı da alamazsa Aykut Kocaman istifa edebilir. Ki bunu hiç istemiyorum. Zira, Aykut'un kendisine, Fenerbahçe camiası dışında herkesin çok ihtiyacı var :)
İkincisi ise; 3 kupa alacam deyip de, 2'sini kaybeden Fenerbahçe'nin en azından 3'ün 1'ini almasını çok istiyorum :)

8 Mayıs 2013 Çarşamba


ŞEREFTİR SENİ SEVMEK

Herkese merhaba,
Günlerdir kafamda planladığım, hayata geçirme konusunda biraz yavaş davrandığım blog safyama ve onun ilk paylaşımına hoşgeldiniz. 
Beni tanıyanların iyi bildiği, tanıyacak olanların da kısa sürede öğreneceği gibi çok iyi bir GALATASARAY fanatiği ve en koyularınadan bir FENERBAHÇE düşmanıyım. Uzun zamandır facebook hesabımdan paylaştığım Fenerbahçe karşıtı fotoğraflar, Caps'ler ve genelde mizah içerikli Fenerbahçe karşıtı iletiler olumsuz tepkiler almaya başladı. Hasta olduğumu, dengesiz olduğumu ve hatta ezik olduğumu düşünenler bile var. Kimin umrunda :) 
Arada sevdiğim ve saygı duyduğum insanlar da olduğu için, artık koyu paylaşımlarımı buradan sosyal medyaya ileteceğim. Böylelikle hem kendi tarafımdan hemde Fenevbahçe taraftarları arasından sadece bu konularla ilgilenenler veya bu tarz diyaloglara girmek isteyenler beni takip edecek. Bundan habersiz olanlar, kedi ve bebek videoları paylaşmaya devam edebilir :) 
İlk blogumun başlığını da bu yüzden ŞEREFTİR SENİ SEVMEK olarak yazmaya karar verdim. Şanlı Cimbom taraftarına, ezik ve şikeci Fenevbahçelilere selam olsun :)